Stres... Baş edilmesi zor zamanlar yaşıyor olmalıydı Noah Stanton. Eşiyle ilgili sorunlar olduğundan bahsediyordu doktoruna. Yükselen şirketini başarıya ulaştırmak için elinden geleni yapıyordu. Ancak haksız soruşturmalar sebebiyle dava peşinde koşuyor, sürekli aklanıyordu. Bunlar ve karışan ev hayatı onu çok yormuş olmalıydı.
Noah’ın geliş sebebi hakkında çıkan tuhaf iddialardı. Delirdiğini ya da kişilik bölünmesine sahip olduğu yönünde aslı olmayan durumu ispatlamak için doktoruna uğramıştı. Uğramışken sorunlarına yardımcı olması için her şeyi anlatıyordu. Doktor Freya bu masum ve özverili adam için endişeleniyordu.
“Bu kadar” demişti daha odaya adımını atar atmaz Noah. “Dayanabileceğimden fazla geliyor yaşadığım şeyler.”
Freya düşüncelerinin arasından, giderek karışan sesini seçmekte zorlanmıyordu. Histerik bir sesle konuşuyordu Noah.
“Sence gerçekten deli miyim doktor? Yardımına ihtiyacım var.”
“Yardımcı olmaya çalışacağım... Peki, bu düşünceler neden çıkmış olabilir?”
Bu soru üzerine Noah biraz durakladı. Dudaklarından kelimeler çıkmak istemiyor gibiydi.
“Bilemiyorum Freya... Sanırım bir süre dinlenmeye ihtiyacım var. Tüm bu şeylerden uzaklaşabilmek için.”
Freya elinden geldiğince doktor etiğini koruyarak tavsiyelerde bulunmuştu. Davasında başarılar dilemişti.
Nihayet doktorun yanından ayrıldığında, yüzündeki ifade yerini sinsi bir tebessüme bıraktı. Aldığı raporun davasında işine yarayacağını bilerek gülümsedi. Yeterince güzel oynamıştı. Aşırı strese sahip olduğunu gösteren ifadesini tamamlayan, masum bir surat...
Güzel bir posttu. Artan zenginliğinin genel anahtarı buydu. Kimse ondan şüphelenmezdi. Ve güven duygusu, kesinlikle her şeydi. Tanrıya işi düşmediği zamanlarda pek inanmasa da onun bahşettiği ufak bir hediyeydi suratı. Herkesin ihtiyacı olan masumane ifadeyi, ona verdiği için müteşekkirdi.
Arabasına binmektense yürümeyi tercih etti. Bir gün öncesinde evde fırtınalar kopmuştu. Yine... Bu nedenle eve gitmek istemiyordu. Akşam onu bekleyen June’e ne diyeceğini düşünmeden sarışının yanına gitti. Onu rahatlatması umuduyla evine vardığında, kapıyı sertçe çalmasına rağmen içeriden bir ses gelmedi. Eve dönmesi gerekirken bu yakınlardaki sahilde oturmayı tercih etti. Tanımadığı bir tarafı onu buna davet ediyordu.
Denizin dalgaları hırçınlaşsa da güzel renginden ödün vermeksizin sahilin kumlarını parçalıyordu. Rüzgâr sıcağa yakın havayı serinletiyordu. Zaten incecik olan kum taneleri, sanki cam parçalarıymış gibi göründü gözüne. Parıl parıl, akşam güneşiyle yanan ve denizin mavisiyle yıkanan cam parçaları... Şehrin mekanik ıvır zıvıra boğulmamış tek yeriydi sahil. Kaybedilmemiş nadir miraslardandı.
Bu huzurlu tabloyu, aniden çalan telefonu bozdu. Arayan June’di.
“Noah... Neredesin?”
“Doktorumdan yeni çıktım ve acil işlerim var. Akşam eve gelmeyeceğim.”
“Ne kadar acil? Yoksa o sarışının-“
Telefonun yüzüne kapandığını fark eden güzel kadının gözünden bir damla yaş süzüldü. Fısıldadı, “Oğlumuzun ölüm yıldönümüydü Noah. Keşke ölen oğlumuz değil sen olsaydın. Güzel anılarla hatırlardım seni... Benim için aynı değeri koruyabilirdin.”
June ve Noah tam bir aşk evliliği yapmışlardı. Ancak Noah zamanla ondan uzaklaşmıştı. Oğullarının ölümü ise sallantıda olan aile bağlarının kopmasına neden olmuştu. Evliliklerini ayakta tutan zaten June’ydi. Ancak Noah’ı o sarışınla görmesi bardağın taşan damlasıydı. Orta yaşlı kumral kadın böyle birine nasıl âşık olduğunu bilemiyordu. Pişmanlığı yerini öfkeye bırakıyordu.
Gençliğinde ne kadar güzel olduğunu hatırladı. Halen daha güzeldi. Ancak kocası genç kadınları tercih ediyordu demek ki. June her şeyin farkındaydı.
Geçen gün şans eseri görmüştü onları. Bir otelin yakınında arkadaşıyla buluşacaktı. Kocasını işte olmasını bekliyordu. Ancak o oteldeydi. Hem de sarışın bir kadınla beraber... İnanamamıştı. Aslında inanmak istemiyordu.
Susuyordu ama her şey ona fazla gelmeye başlamıştı. Artık yapması gerekeni biliyordu. Telefonu bir kez daha aldı eline. Bu sefer farklı bir numarayı tuşlayacaktı. Üniversitedeyken sosyalliğiyle ön planda olan arkadaşının numarasını... Kesinlikle, onun bildiği harika bir avukat olmalıydı. June, Noah’ın hesap vermesini istiyordu. Üzüntüsü, öfkeye dönüşüyordu. Hazmedemiyordu.
“Evelyn...”
“June, hayatım uzun zaman oldu.”
“Evet...”
June dayanamadı. Keşke sonra arasaydı. Gözyaşlarından sesi çıkmıyordu. Evelyn’e içinde bulunduğu durumu anlattı. Dört duvar içerisinde yalnızlığa terk edilmişti.
Evelyn onu sonuna kadar dinlemişti. Bir yandan şaşırmış, bir yandan arkadaşına üzülmüştü. Yardım edeceğine söz verdi. Noah ölseydi daha iyi olmaz mıydı? Evelyn nedense bunu vurgulayarak söylemişti. June ise ona tamamen katılmıştı.
***
Ariana, Evelyn’in bahsettiği şirket sahibi hakkında ufak bir araştırma yapıyordu. Ancak internette dolaşan verilerinin ne kadar güvenilmez olduğunun farkındaydı. Yine de saçma gelmişti. Adam mükemmeldi. Harika bir üniversiteden mezun olmuştu. Harvard yüzüğünü ön plana almak için elini hafifçe büktüğü fotoğraflarda bile özgüvenli ve dürüst biri imajına sahipti. Her şeyden önce masum sayılabilecek bir yüzü vardı.
“Güzel bir aile geçmişi, güzel bir üniversite ve harika bir iş? Eşi de öyle... Davalara rağmen görünen o ki sicili tertemiz.” Diye kendi kendine mırıldandı Ariana.
Evelyn’in bunu sırf aldatılan arkadaşına karşı yaptığını düşünüyordu. Bu nedenle listeye eklemek istemiyordu. Evelyn elinde kahvelerle geldiğinde bunu ona bir kez daha sormak istedi.
“Güzelim, emin misin? Şu zengin, onu neden araştırma listesine ekledin?”
Evelyn boncuk gibi gözlerini devirerek sordu. Bir yandan da kahvesini uzattı.
“Neden olmasın canım?”
Kahvesinden bir yudum alan Ariana “Sadece... Bilemiyorum, o adamın o kadar kabarık bir dosyası yok. Sırf arkadaşını aldattı diye kızgın olmayasın?” Dedi.
Nadir olarak konuşan Jeff, Araina’nın sözünü kesti.
“Aslında hayır... Evelyn’e ilk defa katılıyorum Ariana. Ve bu kahve için değil. Göz atmana bile gerek yok. İstediğin veriler işte...” Kahveden bir yudum alan Jeff seslendi. “Hey Evelyn, krema yok mu?”
Evelyn bir şeyi unuttuğunu biliyordu. “Sen... Mm sevmezdin sanıyordum?”
Ariana masasına konulmuş krema paketlerini Jeff’e uzattı. Sonra Evelyn’in masumlaşan bakışlarını yakalayarak konuştu. Gülümseyerek,
“Ben sevmem...” dedi.
Jeff detaylı bilgilerin toplandığı veri bankasına sızmış ve çoktan gerçek bilgileri önüne bırakmıştı. Bu adamın tahmin edilenden daha kalabalık bir suç listesi vardı.
Evelyn önündeki geniş ekrana ayna olması komutunu verdikten sonra muzip bir sesle seslendi.
“Ee Ariana? Jeff bile onayladı.”
Ariana, Jeff’in masasına koyduğu kalın dosyayı eline aldığı zaman şaşkınlığını gizlemedi. Masasının çekmecesini açarak birkaç şeyi kontrol ettikten sonra “İnanması zor ama... Zengin avına gidiyorum o halde.” Dedi.
“Gecikme tatlım.”
Ariana, bal rengi kısa saçları ile çok sevimli duran Evelyn’e bir öpücük gönderdikten sonra yola koyuldu.
Evelyn ise Ariana’nın bıraktığı dosyayı eline aldı. İlk önce ön bilgilerin yazıldığı kartı okumaya başladı. Az önce Ariana’nın verdiği şaşkınlık tepkisini veriyordu. Bu kadarını beklemiyordu. Kahvesini püskürtmemek için geç kalmıştı.
“Ne?! Pedofil mi? June bebeğim sen böyle bir hatayı nasıl yaptın?” Evelyn kahveyle renklenen masasına kızarak baktı.
Saygıdeğer Bir Rol Bölüm 1