26 Aralık 2013 Perşembe

Ruh Bedene Şekil Verdi ekstra 2

-Azulun yanındaki isimsiz rütbelinin ağzından yazılmıştır.-

Kafamı salladım. Bu ruh halinden kurtulamıyordum. Beni görmüştü. Ancak onun yanında güçsüz olmasam da onu öldürmezdim. Hayır, artık güçsüz değildim. Nehir sözünü tutmuştu, hissediyordum.
Ancak onun bana inanmasını istiyordum.

“Onu isteyerek öldürmedim. Bana… Saldırmıştı.” Uzun kirpiklerin çevrelediği gözlerine bakarak son cümlemi yineledim. Gözleri gökyüzünün açık rengine tam bir tezatlık oluşturacak kadar koyu maviydi ve her cümlemde üzerimdeydi.

“Gerçekten bana saldırmıştı. Ölecektim.”

Onaylamayan bir yüz ifadesiyle yanıma yaklaştı ve konuştu.

“Kendin itiraf ettin bile. Sana saldırdı ve sen de onu öldürdün. Tabi sunak nehrinin sana hediyesini de geri çevirmek istemedin değil mi? Belki de saldıran kişi o bile değildi. Çünkü o zaten rütbeli seçilmişti. Sana saldırmış olsaydı onun yerine sen ölmüş olurdun.”
Doğruydu. Sivrice köpek dişlerini kalın pembe dudaklarına batırıyordu. Anlamıştı. Onu kandırmam en başından beri mümkün değildi.

Ancak ailem beni korumak için daha güçlü olan ikizimi seçmişlerdi. Ben doğuştan zayıf olandım. Hak onundu. Defalarca yenileceğimi bildiğim ikizimse benim ilk kurbanım olmuştu.

Babamın savaştan erken döndüğü zamanlardı. Annem gözyaşları ile karşıladı onu. Yere düştü ve bayıldı. Bir bütün halinde gelmemişti. Aslında bir beden halinde de değildi. Bir rütbeli olmasının verdiği ayrıcalıkla eve kadar gelmişti külleri. Sanırım rütbeli olmasının tek etkisi o olmuştu.

Ailemin yaşlıları, rütbeli seçimi için karar vermişlerdi. Ailede kan dökülmemesi için ikizlerden güçlü olanı kendi yöntemleriyle belirleyecek, zaten kocasını kaybetmiş kadına evlat acısı yaşatmayacaklardı. Onu seçtiler...

Rütbeli ailesindeki evlatlar içerisinden sadece birisi bu hakkı kazanırdı. Rütbeli olmak için rakiplerimizi yenmek zorundaydık. Kendi kardeşimizi öldürmek demekti bu.

Azul'un hafif uzun dalgalı saçları rüzgara karşı inatla dalgalanıyordu. Merakla sordu bana.

“Onu duydun mu? Sana nasıl seslendi, duyduğunda ne hissettin?”

Sunak nehrinin elçisinden bahsediyordu. Tek hatırladığım, o berrak ses ve gümüş bir bedendeki cam yeşili parlak gözleri olan kadındı. Korkmuştum. İçimden geçen her şeyi görüyordu, biliyordu. Birinin kalbimdeki o sımsıkı kapalı pencereden içeri girebilmesi, beni rahatlıkla izlemesi ve görmesi… Bu gerçeği kaldıramamıştım. Anlatamadım kendimi Azul’a. Defalarca gelmişti o kadının gerçekten çok hayale yakın görüntüsü. Ve her seferinde reddetmek istedim.

Sonrasıysa sadece içgüdüydü. Ben güçsüz olandım. Ve bu güçsüzlüğünden utanan, utancından ve hırsından gözyaşları dökendim. Artık ikizimin bedeni kölem olduğuna göre artık ağlamam yersizdi değil mi?

Düşüncelerimi bırakıp Azul’un gözlerine bakmam, utanca boğulmama sebep olmuştu. Ama… Ama bu olağan bir şeydi. Rütbeli olmak isteyen kişinin kendi kardeşini öldürmesi normal olan bir şeydi. Sonra ikizimi bir daha hiç göremeyeceğimi düşündüm. Ve aslında her gün onu göreceğimi fark ettim. Aynada ikimiz de birdik. Ağlamaya başladım.

“Aileme ne diyeceğim?”

Azul beni güçlü kollarında sarstı. Ağlama sebebim yastan değildi. Karışık duyguları bir arada yaşıyordum. Cenneti ve cehennemi yaşayan ruhum, aldığı hazdan memnun olan kalbim ve katil olduğum gerçeği...

“Neler olacağını düşünmeden mi karar aldın sen?”

Hıçkırıyordum. O bir insanın sahip olabileceği en iyi dosttu. İkizimden beni ayırabilen tek kişiydi. Hep zoruma giderdi, öz ailem tarafından fark edilmemek.

“Ben de ailemin hiç ayıramadığı diğer kızları olurum o halde.”

Söylediğim gibi kararımı vermiştim. İkizim gibi davranacaktım. Hem onu benden daha iyi kim tanıyabilirdi ki? Her hareketini, her davranışını en az kendimi bildiğim kadar iyi biliyordum. Sunak nehri sayesinde onun güçlerine de sahiptim.

Kardeşim kararınızı kaldıramayarak intihar etti diyecektim. Rütbeli seçileceğini öğrendiği vakit o bunu istemediğini söylemişti. Onun aklınca ikimiz birdik. Ancak bu bana göre sadece sahte bir istekti. Gerçi, istediği de olmuştu. Artık ikimiz birdik. Onun ruhu burada benim yanımda kalmıştı. Ya da güçsüz kızkardeşim bana saldırarak öldü diyebilirdim. Kimse farklı olduğumuzu anlayamazdı.

Kendimi haklı çıkartacak yeterince bahanem vardı. Seçilen kişi olmak istemenin nesi suçtu? Doğrusu, bahanelerin arkasında saklanmaya ihtiyacım yok. Ben koyu siyah bir ruhla doğmuştum.

Azul… Fark etmeden hayatımdaki en önemli insan olmuştu o. Ona o kadar çok bağlanmıştım ki. Onun burada olmasını, beni bu halde görmesini hiç istememiştim. Beni takip etmişti.

Azul'un duygularını hiç anlamadığımı sonradan öğrenmiştim. Geçen zaman onun duygularını çözmemde yardımcı olmuştu. O sadece birini ölürken görmekten haz duyuyordu. Duraksamadan öldürebiliyordu. Arzusu gözlerinin dışına taşıyor, duygularına göre saldırmaktan çekinmiyordu. Bunu da benim ikizimi öldürüşümü izlerken fark etmişti. Bu yüzden beni durduramamış, günahıma ortak olmuştu.

Bir gün beni ölürken görse, muhtemelen sonuna kadar izler sanıyordum. Ama bunu denemeye kalkışınca bana engel olmuştu. Utancımı sürekli yüzüme vuran görüntümden kurtulmak istemiştim. İkizimi tamamen öldürmek istemiştim. Ama o her aynada karşımdaydı. Yüzüme bakıyordu. Saçlarımı kestim ancak hıncımı alamadım. Boynumun derisini boydan boya yırttım tırnaklarımla. Azul yetişmeseydi ölmüş olurdum.

Ailemde de ikizimi görüyordum. Yeterince güçlendiğimde ailemi yok etmekte Azul bana yardımcı oldu bu nedenle. Suçumu yüzüme vuracak kimse kalmadı sanıyordum. Ancak sadece yeteneklerini değil, bedenlerini de alıyordum. Defalarca onları parçalamaya, yok etmeye çalıştım. Başarısız oldum. Bazen hiç beklemediğim anda annemin bedenine bürünmüş buluyordum kendimi.

Bir başka kadını öldürdüm. Suçu sadece bana hiç benzemiyor olmasıydı. Onun bedeninde olmak bana huzur vermişti. Onun sayesinde günahlarımı hatırlamıyordum artık. Hatırladıkça ve öfkem kabardıkça tekrar başkalarını öldürdüm.

Azul ile hep beraberdik ancak çok nadir konuşurduk. Bir keresinde bana şöyle bir şey sordu.

"Biliyor musun? Hep katillerin soğuk kanlı olduklarını düşünürdüm."

Soğukkanlılık... Daha önceden katillerle hiç tanışmamıştım ama öyle sakin kalabilen birisi varsa o da Azul'du.

"Öylesin. Sen soğuk kanlısın, ellerin bile titremiyor, ciddiyim."

Bana cevap vermeyince yinelemek istedim. O ise zorlukla açtı ağzını.

"Ben ölümüm, katil değil, ama sen sadece katilsin. Her adımında pişman oluyorsun ama kendine söz de geçiremiyorsun."

Haklıydı, "Sunak nehriyle tanıştığımdan beri pişmanlık duygusu bile değişti." dedim ben de.

"Renklendi değil mi? Seni takip ederken ben de nehir tarafından seçildim. Seçileceğimi biliyordum ama bu kadar çabuk olmasını beklemiyordum. Bambaşka bir duygu bu."

Yıldızlarla dolu gökyüzüne bakıyordum. Kulağım onda gözlerim sonsuzluktaydı. Ellerimi gökyüzüne uzattım.
Dolup taşan dinçlik... İnsan ölümsüz olduğunu düşünüyor ve bir o kadar da ölümü hissediyor. Sanki en yüksekte olduğunu düşünürken, en aşağı bataklıklarda oturuyor gibi.

"Ben..." Dedim sonra. "Eski halimi anımsatan her şeyi geride bıraktım. Şimdi bir ismim bile yok. Bana bir isim ver."

Cevap vermedi ben de tekrarladım.

"Bir isim, herhangi bir isim ver."

"Neden benden istiyorsun? Senin zaten bir ismin var."

Dedi ama sustum. Eski ismimi istemiyordum.

"Pekala o zaman, Fiyell..."

Ağzında bir kurabiye dağılıyormuş gibi söylüyordu ismimi.

"Fiyell, bunun bir anlamı bile yok."

"Ama bence çok güzel. İsmini ben verdiysem bir şartım var. Sana sadece ben öyle sesleneceğim. Ve sadece biz yalnızken sana ismini söyleyeceğim. Benden başka hiç kimse adını bilmeyecek."

"Neden sadece sen?"

Cevap vermek istemiyor gibi mırıldandı. O kadar sessizdi ki rüzgarda dağıldı.

"Sadece benim olduğunu hatırlatmak için."

Ama bu kulaklarıma çalınmıştı. Kulaklarıma inanmamıştım. Duymadığımı söyledim. Cevap vermedi. Sadece gökyüzüne baktı.

Sonra küçüklük halime dönüşebildiğimi fark ettim. Bu günahsız görünümü sevmiştim. Hiçbir şey yok gibi yaşıyordum sanki. Ancak nefretim zaman zaman nüksediyordu. Kalp atışlarım kadar sık öldürmek istiyordum. Sunak nehri tarafından seçilmem ve kan yeminiyle kahine bağlanmam sonrasında öfkemi kontrol etmekte sorunlar yaşıyordum.

Benden tamamen farklı olarak Azul, bitmeyen nefretini arttırmak için saldırmıyordu. O beni sadece izlemeyi seviyordu. Ben de onun aracı olmaktan memnunum. Yeter ki yanımdan gitmesin. Eğer giderse kendimi… Kız kardeşimi paramparça ederim. Sunak nehrinin verdiği ölümsüzlük belki bu şekilde son bulur.

Yeniden doğan bu durumdan pek memnun kalmazdı tabi. Adı gibi o… Nehrin her gecesinde tekrar ölürken, her gündüzünde tekrar beliriyor. Güneş… Güneş kahin.

0 yorum:

Yorum Gönder