Hikaye notları:
Bu hikaye aslında oldukça eski. Ama blogu düzenlerken bunu eklemediğimi fark ederek buraya da koydum. Lafı uzatmadan sizi hikayeye alayım.
Gürp. Gürp. Gürp.
Onun gelmesiyle sessizlik çöküverdi bedenime. Suret dile geldi bu sessizlik üzerine.
"Ne oldu? Neden sustun? Yoksa nihayet hevesini aldın mı?"
"Sıkıldım. Beklemekten ve emek vermekten sıkıldım. Düş kurup bunları aptal bir nöron yığınına acı olarak hissettirmekten."
Dedi kalbim, o güçlü sesinde bir kırgınlıkla söyledi bunları. Eski bir dostunu görmüş gibi onu tanımıştı. Fısıltılarını kaç gecedir duyuyordum. Konuşup aynı soruları defalarca soruyorlar birbirlerine defalarca. Ancak kalbim bir kez bile izin vermedi surete.
Suret sesindeki endişeyle konuştu.
"Öyleyse devam etmeyeceksin?"
"Edeceğim. Tüm inançlarımı terkedene dek birer birer yenileceğim. En son inandığım da bırakırsa beni o zaman bırakacağım."
Kalbimin cevabıyla ağrı saplandı göğsüme. Nefes almak için diyaframıma yalvardım. Duymadı bile. Umursamadı beni. O da tıpkı ciğerlerim gibi küsmüştü, kırgındı. O halde diyerek, dua ettim: Kalbimin de artık durması için. Ama durmadı. Suret ise kalbimle bir kez daha konuşmayı denedi.
"Ya onu dinleseydin?"
Beynimi sormuştu ona. Kalbim cevapladı.
"O mu? Onun verdiği emirlere o kadar çok karşı çıktım ki... Artık sadece bedenin dengesi ile ilgilenir oldu."
"Peki ya o?" diyerek ciğerleri gösterdi.
"Onun zaten inanacak hiçbir şeyi, tutunacak dalı yoktu. Kendi içinde küstü. Sadece hayatta kalmaya çalıştı."
Zehir gibi bir sessizliğin ardından suret yine fısıldadı.
"Öldürebilirdin hepsini. Neden kurtulmadın? Neden acı çekmeye devam etmek istiyorsun?"
"Öldürdüm. Defalarca hem de. Senaryolar oturttum. Düşler kurdum. Defalarca öldürdüğümü gördüm."
Suret üzgündü. Beni almak istiyordu. Kalbim ise devam etti hareketine. Gürp! Gürp! Gürp!
Tekrar sordu kalbe suret. Yılmamıştı, hiç de yılmaya niyeti yok gibi duruyordu.
"Ama her seferinde korkaklığını görüp, düşlerini de terk ederek kaçtın değil mi?"
"Düş nedir ki? Ben sadece düş kurdum."
"Onları gerçekleştirmek değil miydi var oluş amacın, böyle derdin hep." Dedi suret ürkütücü bir gülümsemeyle.
"Sarhoş, pis bir teknede ağlıyordum. Dediklerim bir delilik, gözlerimse pişmanlık kokardı. Genzine çektiğin hava, dokunduğun toprak, gördüğün gökyüzü beni hatırlatmadı mı daha?"
Suret onu iyi tanımıştı, nasıl unuturdu? Nice onun gibileri yerinden söken oydu. İnatla beklemesi ama hiçbir şey yapmadan durmasını anlamıyordu. Yaşamak ister gibiydi kalbim ama bir yandan da çoktan vazgeçmişti. Suret şaha kalkmış kısraklar gibi heybetli, sesi fısıltıyı aştı, kükredi.
"İçinde yanan ateşle yürüyebilirsin. Durmayı reddeden sen neden yürümüyorsun?"
"Çünkü adım attıklarında kendimi sevmiyorum. Ben beklerim, ben acı çektiririm. Ben ne varsa içime çeker ve terk ederim. Adımların sahipleri de umursamıyor nedir benim derdim."
Hayatta olduğuma dair hiçbir işaretimin olmadığını söyleyecek oldu. Yürüyemememin sebebinin artık yürüyemiyeceğim olduğunu söyledi suret. Doğruydu artık yürüyemezdim. Kalbim ise daha yüksek sesle atarak, onun konuşmasını böldü. Suret bakışlarını gözlerime sabitledi, tekrar kalbe sordu.
"Madem yaşıyorsun, artık açman gerekmez mi gözlerini? Nereye kadar uyuyabilirsin?"
"Ne zaman ki affederim onu, o zaman görmek isterim. Ama ben affetsem bile bedenin diğer uzuvları affetmeyecek onu."
"Sen kendini bağışladıktan sonra bile olsa... Artık geri dönemezsin. Artık çok geç. Bunu kendine o yaptı. Sen sadece vazgeçeceksin ve her şey bitecek. Bu onun suçu." Dedi suret. Benden bahsediyordu. Evet, benim suçumdu.
Onlar konuşmaya devam ederken anlatayım size ben ne olduğunu. Ben bu hastahanede yumdum son kez gözlerimi. O zamandan beri bir makinaya bağlı yaşıyorum. Hareket edemem. Bir ölüden tek farkım ise kalbim. Atıyor işte kalbim. İnatla savaşıyor.
Kendimi zehirlemiş olmanın bedelini bu şekilde ödüyorum. Ama merak etmeyin. Hep ziyaretçilerim var. Suret sürekli geliyor. Bir gün onun elinden tutacak olursam beni götürecekmiş. Beni ölüme teşvik ediyor. Kalbim ise izin vermiyor, durmadan atmaya devam ediyor.
Suretin elinden tutacağım günü bekliyorum. İşte o zaman kurtulacağım umarım bu seslerden. Nihayet dönecek beni suçlayan bakışlar. Nihayet terk edecek beni yalnızlık. Ben ise ölmeyi beklerken, sadece onun yanına dönecek olmaktan dolayı mutsuzum, o kadar.
Kalp ve Suret