BÖLÜM 13
“Azul onu da koleksiyonuma katmak istiyorum.”
İri gözleriyle elma yanaklarıyla o kadar sevimliydi ki küçük kız, bunu söylerken amacı her ne kadar kötü olursa olsun komik bir hal alıyordu. Azul, küçük kıza somurtarak konuştu.
“Niye bu sınırların içerisine aldın bizi? Nasıl olsa ölecekler, hangisinden başladığının ne önemi var?”
Küçük kız, yanaklarını şişirmiş, dudaklarını büzmüştü. Sevimlilikten çatlayacak bir şekilde onu cevapladı.
“Efsane ustalar bunlar kadar güçsüz değiller. Hem kaçmalarını istemiyorum. Kumral ve kılıç senin... Eşitlenmiş olduk. İkiye iki... Önce bitiren kazanır.” dedi ve kafasını yana büktü, “Anlaştık mı?”.
Oyun oynuyor gibi kendi kafalarında eşleştirme yapıyorlardı. Rabi oldukça sakindi diğer ikisine nazaran. Amber, onlara bakarak iç çekti.
“Ne acı… Rütbelilerin böyle hilelere başvurduğunu bilmiyordum. İsminize yakışmadı bu tuzak.”
Azul ona doğru dönerek cevapladı.
“Ukala sözlerine sığınma, korkunu zaten yeterince belli ediyorsun. Kaçmak için bizi kandırmaya çalışıyorsan, büyü kullanmayacağız eğer istediğin buysa.”
Amber rütbelilerin nasıl yaratıklar olduğunu ve insanlıktan ne derece uzaklaştıklarını biliyordu. Onlar hakkında yaptığı araştırmalar tamamen doğru olmasa da bir gerçeği iyi biliyordu. Büyüden oluşan yaratıklar büyü harici hiçbir şeyden zarar görmezlerdi. Silahlar ve normal bir saldırı etkisizdi. Böyle bir durumda kadim silahlar işe yarardı ancak içlerinden sadece Zess bunu kullanabiliyordu.
“Sizin gibi ucubelerin bedenlerinin neden yapıldığını bilmiyor muyum sence? Bu nasıl eşitlik?”
Azul, Amber’ın bu sözlerine cevap vermezken, küçük kız sadece bir aptal gibi Zess’e boş gözlerle bakıyordu. Bir şekeri ısırdı. Bu abur cuburlar nereden geliyordu? Renklenen dudakları kıpırdandı.
“Sana şans verelim mi? Ne dersin illüzyonist?”
Zess güldü. Omuz silkti.
Amber ile konuşması tamamlanmış gibi görünen Azul, Zess’e odaklandı. Hafifçe sezilen bir sertlikle konuştu. Sanki bir başkası daha önceden ondan bunu söylemesini istemiş gibiydi.
“Ölmen yazık olur. İllüzyonist olmak doğuştan kazandığın bir şans... Eğitimimizle nelere dönüşeceğini tahmin edemiyor musun?”
“Boş konuşmaya devam mı edeceksiniz?”
Zess’in cevabı karşısında Azul dişlerini sıktı.
“Sizin soyunuzun bir şeyi anlaması zor oluyor demek ki. Sonun deden gibi olacak desene.”
Zess’in sinirlenmesini bekliyordu Azul. Ancak Zess’te hiçbir duygu belirtisi yoktu. Aldığı ağır eğitimin hakkını verdiği için değildi bu davranışı. Birazdan karşısına çıkacak müsabaka için iştahlanıyor oluşundandı. Azul’un başarısız sinirlendirme girişimi gerçekte sadece gururunu okşamıştı. Dedesi onun için büyük bir anlama sahip olsa da Zess çoktan kendisinde filizlenen duygunun tadını almıştı. Güçlü bir rakibe sahip olmak ve kazanmaya adanmış duyguları kuvvetleniyordu ve bu kanında inanılmaz bir güç oluşturuyordu. Heyecan ve merakla rakibinin adımlarını izliyordu. İntikamını almaya odaklanmıştı.
Amber kendine yaklaşan kızı görünce, hançerlerini çıkardı. Ancak yine itaat etmiyorlardı. Ustalar tarafından engellendiği için, büyü kullanamıyordu. Sıradan bir silahı olan iyi eğitimli bir insandı sadece bu haliyle. Dahası bu kullandıkları bariyer yüzünden kendisini hiç iyi hissetmiyordu. Adımları zamanla hız kaybetmeye başlamıştı. Küçük kız onunla bir kedinin avıyla oynadığı gibi oynuyordu. Büyüden beden almış olsa da normalden daha hızlıydı. Amber ise akıllıca savuşturmalar yaparak onu kendisinden uzak tutmaya çalışıyordu.
Bir anlığına boşluğunu yakalayarak onu engellemiş olsa da üstünlük yine bu çocuktaydı. Elinden geldiğince Rabi ona yardım etmeye çalıştı. Ancak küçük kız inanılmaz hareketler yapıyordu. Nerede olduğu belli bile olmuyordu. Aniden yanlarında bitiyordu. Tuhaf bir şekilde dokunduğu yerler de alev almışçasına yanıyordu. Büyük bir hastalık taşırcasına... Amber’a bu çok tanıdık gelmişti. Bu özellikleri Drou’lara benziyordu.
Ona dokunmamaya çalışmak zordu. Hareketlerini bozuyordu. Düzensiz saldırılardan başka yapabildikleri hiçbir şey yoktu. Kızın ne zaman nereden saldıracağı hiç belli olmuyordu. Rabi, Amber’a nazaran daha iyi durumdaydı. Kızın kollarından ve ellerinden süzülen kanı rütbelilerin en bilinen özelliğine sahipti. Uzun zaman önce iblise dönüşen rütbelilerin kanları zehirliydi. Kollarını takip eden sıvı havada iz bırakarak süzülüyordu.
Amber’a daha da yaklaştı küçük kız. Rabi önüne geçti. Büyüden beden aldığı için onda daha az zararlar veriyordu bu zehir. Rabi o anda boynunda bir başkasının elini hissetti. İmkânsız bir hızla küçük kız hem önünde hem de arkasında oluvermişti. Bu büyü değilse neydi?
Zess, Axis’i çağırdı. Kılıca dönüşen Axis saniyeler içerisinde ikiye bölünürken Zess iki tane olmuş gibi görünüyordu. Axis hiç zaman kaybetmeden Zess, Rabi ve Amber’ın bariyerin ardına gizlenen güçlerini açtı. Kimse gözlerine inanamamıştı.
Axis efendisinin arkasına geçti. Kılıcını havada eline değdirmeksizin oyun oynuyor görünüyordu. Büyü yeteneği ile ufak bir şov yapıyordu. Efendisi gibi gösteriş yapmayı seviyordu.
Axis’in bir efsanenin bariyerini açabilmesi, Zess’in ne kadar tehlikeli ve güçlü olduğunu gösteriyordu. Ancak bununla birlikte Zess bundan ağır bir şekilde etkilenmiş olmalıydı. Oldukça yorgun görünüyordu. Ve bu bir bakıma saçma bir hareketti. Çünkü bu bariyer açılsa dahi büyü güçleri, yeterince çabuk eski haline gelemezdi. Zaman gerekiyordu.
Küçük kız dudaklarını büzdü. Zess’e doğru somurmaktan aşağı düşecek çenesini açtı.
“Ama kuralı önce bozdunuz… Şimdi biz de büyü kullanmak zorundayız.”
Zess ve Axis farklı kılıçlara sahipti. Axis’in elindeki kılıç ağırlığı dengesiz bir kılıçtı. Hareketi yavaş olmasına rağmen darbeleri normalde olduğundan daha ölümcüldü. Zess’in elindeki kılıç ise yakın dövüş için ideal bir kılıç olmasının yanı sıra oldukça hafifti. Her iki kılıçla birlikte ne kadar güçlü görünse de Azul hiç de zorluk çekmiyordu.
Zess çok iyi anlıyordu, kapana sıkışmışlardı. Öldürmek yerine oynamak istiyorlardı. Axis şekil değiştirdiği ve bariyerleri açtığı için güçsüzdü. Aynı şekilde Zess bariyerleri açarak kendi gücünü de azaltmıştı. Ancak Azul’un nedense halen daha büyü kullanmıyor oluşu onun için fırsattı.
Şaşkınlıkla Azul’un kılıçları elleriyle durdurmasını izledi Zess... Kılıçları onun elini kesmiyor hatta onun elleri kılıçların aşınmasına sebep oluyordu. Kadim bir kılıcı aşındırmak nasıl mümkün olabilirdi?
Azul ustalıkla savrulan kılıçlardan kaçarken, rahatlıkla gözlemledi kılıçları. Beyaz renkteki kılıç daha güçsüz vuruşlara sahipti. Azul’un kendinden emin sesi duyuldu.
“Biri beyaz kılıç birisi ise altın rengi... Hanginiz kılıç, hanginiz sahip? Kılıcın gerçek hali altın olmalı. Az önce yoruldun, değil mi?”
Bakışları Axis’in üzerinden sıyrılarak Zess’te kilitlendi. Devam etti Azul konuşmasına...
“Seni temin ederim ki ruhunun bir parçası yavaşça ölürken, eşsiz bir acı çekeceksin.”
Yerden çıkan bir kıvılcım sakin bir dalga halinde yeri eşelemeye başlamıştı. Amber ve Rabi aniden kaybolan kızın karşısında şaşkınlık içerisindelerdi.
Azul’un seri hareketlerine yetişemeyen Axis’in inleme sesi yankılandı. Azul tarafından dumansız alevden olan duvarlardan birine fırlatılmıştı. Alevler etrafını sarmakla kalmamış, inanılmaz bir şekilde onun tüm gücünü tüketmiş gibi görünüyordu.
Azul hızla ona yaklaşarak iki eliyle boğazını sıktı. Ona engel olmaya çalışan Axis’in kolları bir süre mücadele etti. Ancak kırılan boynunun ardından kolları da pelte gibi sallanmaya başladı. Azul’un çekilmesi ile insan formunu kaybeden kılıç bir süre havada asılı kaldı. Basit bir camdan yapılmışçasına yere düşerken parçalandı. Zess’in duruma müdahalesi, tamamen başarısız görünüyordu.
Axis altın tozlarına dönüşerek savrulurken, Zess acıyla dizlerinin üzerine düştü. Elindeki diğer kılıcın kan oluklarından kendi kanı damlamaya başlamıştı. Çok geçmeden altın tozları halinde kılıç savruldu. Zess akciğerlerinden gelen ağrı ile öksürdü. Nefes alması bile zorlaşmıştı. Elini sert bir şekilde yere dayayarak durmaya çalışıyordu. Toparlanmaya çalıştı. Kalktı ve sendelese de doğruldu.
Rabi ve Amber yardıma yetişmek istese de küçük kız onların önünde set oldu. Ancak Azul onun yanına çoktan gelmişti. Azul gülümseyerek, sakin bir sesle konuştu.
“Buraya kadarmış. Teklifimi yine de düşün illüzyonist. Kılıcında acemisin. Kılıcın keskinliğini denemek için birçok insan bulabilirim sana.”
Zess bu teklifin iğrençliği karşısında tiksindi. Yine reddetti.
Dokunduğu bedenin yerinde büyük bir boşluk bırakarak Zess’in göğsüne sertçe elini soktu Azul. Kaburgaların çatırtı sesleri ile bedeni terk etmeye çalışan kan, korkunç bir sahneyi oluşturmuştu. Azul diğer eliyle kalan bedeni yere itti. Zess zeminde kan dolu bir göl meydana getiriyordu. Büyü bedeni yavaşça terk ediyordu. Büyüden beden alan daha yavaş ve daha acılı bir ölüm yaşardı. Azul elleri kan içerisinde Zess’i öylece bıraktı.
Küçük kız sinirli duruyordu. “Bu haksızlık! Onu ikna edersin sanıyordum. Bu kadar güzelleşeceğini bilseydim onu ben öldürürdüm. Koleksiyonum için büyük zarar.”Dedi.
O kadar hızlı olmuştu ki Amber çığlık atarken, Rabi ne yapacağını bilemez hale gelmişti. Amber’ı kızla bırakan Rabi Zess’in yanına doğru koştu. Kızın gözleri yeniden onun üzerinde kilitlendi. Ancak Amber için hayat durmuştu. Düşünmeye çalışıyordu. Neden azizler yoktu? Eğer buradan çıkabilirse Zess ölmeden önce azize ona şifa verebilir miydi? Çok geç kalmamayı umuyordu. Denemeliydi... Bir an önce buradan çıkmanın yolunu bulmalıydı. Bu kadının büyüsünün temeli neydi? Hiçbir yeteneğini kullanamazken bir rütbeliyi nasıl yenebilirdi?
Zess’in biçimli yüzünden kan yavaşça aktı. Bir insana bu iğrenç kırmızı sıvı bu kadar yakışabilirdi. Her zaman asil duran fiziksel güzelliği ölürken de zarif durmasını sağlıyordu. Dudaklarının kenarları kıvrılmaya çalışıyordu. Hayat enerjisi yerine geçen büyü gücü onu bu haliyle bile bir süre hayatta tutuyordu. Çok kısa bir süre için de olsa vakit var mıydı? Zess kurtulabilir miydi?
Amber kilitlenmiş gibi hareket edemiyordu. Olayın şokunu atlatması zor geliyordu. Ne yapıyordu? Geç değildi. Bir şekilde kurtulmalıydı. Zess’i hayata döndürmek için buradan çıkmalıydı. Tek bir yolu vardı. Hançerlerine baktı.
Rabi, Zess’in yanına eğildi. Zess biraz kendisini zorlayarak ağzını araladı. Her şeyle dalga geçebilen birisi olarak ölümü de farklı oluyordu. Gülmeye çalışmıştı. Sonrasında ise çarpık bir gülümsemede tuttu ağzını. Ağzından pembe köpükler çıkarken, yerdeki kan havuzuna düşen eli gevşedi. Ölmüş müydü?
“Abi... VAZGEÇME! Seni asla iyi hatırlamayacağım vazgeçersen.”
Rabi’nin bağıran sesi giderek fısıltıya dönüşüyordu. “Aptal, aptal, aptal...” Bunu defalarca tekrarladı. Büyü bu bedeni iyi edebilir miydi? Onun defalarca yaralandığını görmüştü. Ancak her seferinde kalkmıştı. Her zaman hızla iyileşen Zess neden şimdi öylece yatıyordu?
Elleri kanla dolmuştu. Zess’in kanı ile... Gözyaşları ellerini yıkamaya yetmiyordu.
Azul, Rabi’ye tiksinircesine bakıyordu.
“Yani hepsi bu muydu? Kâhinin o kadar merak ettiği sen! Seni yanına alan birini bile koruyamayacak mıydın? Merak etme onu öldürmek gibi bir niyetim, en başından beri yoktu.”
Azul bu sefer de kıza seslendi. “Beklediğimden büyük bir hayal kırıklığıydı. Bir an önce öldürelim ve gidelim.”
Rabi gözündeki yaşı elleriyle silmek istedi. Parmak uçlarındaki siyah damlalara baktı. Siyah incecik bir duman hızla kolundaki damarları takip etti. Kulağında ağır bir çınlama sesi vardı. Giderek artıyordu. O kadar sert olmaya başladı ki ses onu tamamen sardı. Duyma yetisini kaybetmiş gibiydi. Bulanan gözleri, ritmik bir şekilde sağa sola hareket etmeye başladı. Bu gözleri ters dönene kadar devam etti. Rabi bir atak daha geçiriyordu. Yığılıp yere düşmesi saniyeler aldı. Ağzından ve gözlerinden belli belirsiz siyah ince bir duman dağılıyordu. Tüm bedeni titriyor, refleks veriyordu.
Amber ona baktı. Rabi’nin büyülerini kullanmasının bu haliyle imkânsız olduğunu biliyordu. Bariyeri bir efsane usta kapatmıştı. Her ne kadar açılmış olsa da bariyer tüm büyü tipleri arasında en uzun süreli etkili olan büyüydü. Rabi’nin kontrol edemediği duyguları ile sıkışan gücü onu öldürüyor olmalıydı.
Azul yavaşça Rabi’ye doğru yürüyordu. Amacının ne olduğu belliydi. Küçük kız da Rabi’ye odaklanmıştı. Nedense ondan bakışlarını ayırmıyordu. Amber bir şeyler yapmalıydı. Bir yolu olmalıydı. En azından zaman kazanmalıydı.
Azul ve küçük kıza seslendi Amber.
“Bekleyin! İkinizin de rakibi benim.”
Küçük kız kafasını salladı. Ürkütücü görünüyordu. Küçümseyen bir ses tonunda konuştu.
“Rakip mi? Bu karşılaşma çoktan bitti. Gücünü kullanamayan bir mühürcü ne yapabilir ki? Dikkatimi çekmiyorsun!”
“Kayıp varis...”
Ruh Bedene Şekil Verdi Bölüm 13