17 Aralık 2013 Salı

Ruh Bedene Şekil Verdi Ekstra

-Amber'ın ağzından yazılmıştır-

En son hatırladığım şey azizenin hançerlerinin yeşil bir ışıkla dağılması olmuştu. Ve gümüşi yeşil, ustamın etrafında dönüyordu.

Yorgunluktan kısa bir süreliğine uyumuştum. Sabah olmasına birkaç saat ancak vardı. Ustam ile beni kurtaran efsane ustalardan dokuzuncunun seslerini duydum. Dokuzuncu neden gelmişti bilmiyordum. Her şey yolunda olmalıydı. Lodsları yenmiştik, öyle değil mi? Kapı aralığından onlara fark ettirmeden izlemeye başladım.

Dokuzuncunun her zamanki şefkat dolu ses tonu beni çekiyordu. Ancak çok ciddi bir şeyler konuşuyor gibiydiler. Sessizce dinledim.

“Demek kayıp varis ha? Bu durumda tahta aday hayatta olan iki kişi var.”


Tahta layık biri daha mı vardı? Kim olabilirdi acaba? Dokuzuncunun bu sözlerine anlam verememiştim. Kim olabilirdi? Ustam şakaklarına iki elini dayamıştı. Dokuzuncu sakin bir şekilde onu dinliyordu. Ustamın sesi ağzından zorlukla çıkıyor gibiydi. Ağlamaklı bir sesle konuştu ustam.

“İnanılması güç biliyorum ama azizler... Onlar... Savaş alanındaydılar.“

“Sana her zaman inanırım Era.”

“Amber’i götürmelisin. Ben artık işe yaramam.”

Ustam neden bahsediyordu? Yanından ölsem de ayrılmazdım. Dokuzuncu başını eğdi ve ustamın omzuna elini şefkatle koydu.

“Kararını verdin mi?”

“Sunak nehrinin beni ele geçirmesi an meselesi. İtaat etmektense ölmeyi-“

Dokuzuncu ustamın sözünü kesti. Kafasını ‘hayır’ anlamında sallayarak konuştu.

“Yer dibi sarayı her ne derse desin seni asla öldürmeyeceğim. Bu bariyercinin yeteneğine inanabilir misin?”

“Yapman gerekeni biliyorsun bariyerci. Durumumu daha fazla geciktiremezsin.”

“Kendi deneylerim sonunda elde ettiğim ufak bir mucizeden bahsediyorum Era. Hafızanı bir süreliğine kapatacağım ki sunak nehri seni ele geçirse bile bize ve saraya asla ulaşamayacak. Ve tabi öğrencine de... Hançerlerin hala yanında mı?”

Ustam yanmayan şöminenin üzerindeki, saklı kutuyu, bir büyü yardımı ile buldu. Kullanamadığı, uzun araştırmalar sonucunda bulduğu hançerleri çıkarttı. Dokuzuncu hançerleri göstererek konuşmasına devam etti.

“Aydınlığın ikizleri... Sunak nehrinin karanlık gücünü bozacak bir büyü varsa bu da bu hançerlerde olsa gerek.”

Yüzü aydınlanmıştı dokuzuncunun. Umudun izleri tüm yüzünde belirmeye başlamıştı. Aydınlığın ikizleri? İlk defa böyle bir şey duyuyordum. Ustam da bilmiyor olsa gerek ki şaşkın duruyordu.

“Yorucu araştırmalarım sonucunda Era bu hançerlerin gerçekten de Vazgeçilene ait olduğunu öğrendim. Sunak nehrine karşı tek şansımız bu olabilir. Ve onun soyundan biri bunu kullanabilir. Bu durumda seni öldürmem için bir neden yok.”

Vazgeçilenin soyu, kraliyet soyu... Benden bahsediyordu. Ustam cevap verdi.

“Amber hançerleri kullanamayacak kadar küçük. O öğrenene kadar ben çoktan bir şeytana dönüşmüş olurum.”

“O hançerde uzmanlaşana kadar hafızanı bağlayacağım.”

Ustam iki elini alnında kavuşturdu. Şaşkınlıkla sordu.

“Hafıza bağlamak? Bu bariyeri ilk defa duyuyorum.”

Her zamanki sevecen ses tonuyla dokuzuncu onu yanıtladı.

“Bu benim bulduğum bir büyü. Oldukça eski büyülerin bir karışımı. İlk kez kimde işe yaradı tahmin et. Senin muhafız arkadaşının oğlu... İşe yarayacak göreceksin. Şimdi sadece beni dinle Era. Uzunca bir süre ufak tefek şeyler hariç hiçbir şeyi hatırlamayacaksın.”

“Eğer ki işe yaramazsa ilk seni öldüreceğim dokuz.”

“Seve seve beş.”

Ustamın kabul etmesi ile dokuzuncu sadece kulağına bir şey ile dokundu. Ne olduğunu tam olarak görememiştim. Ustamda hiçbir farklılık yoktu. İhtiyar onun biraz uyuması gerektiğini söyledi. Benim olduğum yere doğru bakıyordu. Çok korkuyordum. Yaptığım saygısızlığın başından beri farkında mıydı?

“Korkma Amber. Hepsini duydun umarım? O halde sana bir daha anlatmama gerek yok. Ustan için kendini geliştirmelisin. Biran önce ayrılıyoruz buradan. Acele etmelisin.”

“Özür dilerim büyük usta. Peki efendim.”

“Efendim mi? Bana ihtiyar de.”dedi eline sakalına koyarak. Bense endişeyle açtım ağzımı.

“Saygısızlık olmaz mı efendim?”

“Öğrencilerimden biri, beni bu kelimeye alıştırdı diyelim. Daha ne kadar orada saklanacaksın öğrenci?”

Güldü... Gülümsemesi sıcak ve samimiydi. O kadar içten gülüyordu ki Zess’i gördüğüne çok sevinmiş gibiydi. Onun mutluluğunu kıskanmıştım. Zess gerçekte gizlice dokuzuncuyu takip etmişti. Benim gibi özür dilemek yerine ihtiyara kendisine daha önce anlatmadığı için çıkıştı. Zess hep böyleydi. İhtiyarın onun yanındayken bu kadar mutlu olmasını merak etmiştim. Neden ona bu kadar saygısız davranan birini seviyordu ki?

Ustam için kendimi geliştirmeye kararlıydım. Öğrenecektim. Biz ayrılmadan önce ustama son kez bakmak istedim. Gözlerini açtı ben yanındayken. Korkmuştum. Ancak ihtiyar büyüsünün zamanla etkinleştiğini söyledi. Onun sözleri bitmeden bakır halkalar etrafını sardı ustamın.

Bu hançerlerde ustalaşmam ne kadar sürebilirdi ki? Yapabilirdim. Yapmalıydım. Aksi takdirde ihtiyar büyünün bir süre sonra zayıflayacağından ve zamanla kaybolacağından bahsetti. Büyücünün kendi gücünü sömüren bir kene gibi olduğunu söylemeyi ihmal etmedi.


Gizlenme mührü ile birleştiğinde daha güçlü olduğundan bahsetti. Bana sormayı da ihmal etmedi gizlenme mührünü. Nerede olduğunu bilip bilmediğimi sordu. Muhafızın oğlu için istiyordu. Ancak ben Era’nın da o mührü kullanmasını istiyordum. Bu nedenle söylemedim.

0 yorum:

Yorum Gönder